Pencerenin dışından duvara tutunarak, yukarı doğru ısrarla, usul usul yol almaya çalışan sarmaşığın yapraklarını seyrediyordu. Henüz yağmur yeni dinmiş, yaprakların üzerinde öbeklenen damlacıklara gün ışığı dokunmaya başlamıştı. Kırılan ışık, yaprakların yüzeyinde minik gök kuşakları yaratmış, yapraklar sanki neşeli çocuklar gibi olmuşlardı. Bir süre öylece kalakaldı. Zaman ve mekan tamamen kaybolmuş gibiydi. Nedenini anlayamadığı bir hıçkırık, ağlama, hezeyan hissi tüm bedenini sarmaya başladı. Neden bu kadar güzel olabilirken, uzaktaydı ki bu minik gök kuşakları? Uzanıp dokunmak istedi.
"Belki de," dedi içinden, içinden ama çok sessizce.. "Belki de bunu düşünmemi istedi.."
Son bir saattir pencerenin sol köşesine, duvara yakın ama temassız, elleri arkasında kenetlenmiş şekilde duruyordu. Vücudunun neredeyse tamamı odanın loş aydınlığında kalırken, memeleri pencereden giren gün ışığı ile garip bir şekilde ısınıyordu. Arada sırada bir "bloob" sesi akvaryumdaki suda yankılanıyor, bu yankılanan ses; üzerinde sarı, mavi çiçek desenleri olan duvar kağıtları tarafından emilip sindiriliyordu. Ahşap tavandan yere kadar uzanan ağır bordo kadife perde, pencerenin sağ tarafında, belinden toplanıp bağlanmış, bağlanmış olan kısımlardan aşağı ve yukarı oluşan kıvrımlarında, yer yer toz birikmişti. "Şunu bir elimle silkelesem..." diye düşünürken ellerinin arkada olduğu ve hareket edemeyeceğini tekrar hatırladı.
"Daha ne kadar sürecek bu? Çok yoruldum. Burnum da kaşınıyor." Sessizliğin gittikçe derinleştiği ve göz kapaklarının ağırlaştığı anda, yine "bloob" ile irkiliyor ve tekrar bacaklarının artık dayanamayacağını düşünmeye başlıyordu. "Acaba saat kaç"..
Omuzlarında bir ıslaklık hissetti. Sanki yağmur damlası gibi bir şey. Evet bir su damlasıydı. "Herhalde yağmur birikti ve akıntı yapıyor" diye geçirdi içinden. Damlalar tamda sağ omzuna, kürek kemiğinin üst kıvrımına düşüyordu. Tenine her su damlası düştüğünde parçalanıp yüzüne kadar sıçrıyor, kaşıntı burnundan tüm bedenine doğru yavaş yavaş yayılıyordu.
Başını öne eğdi.. Zeminde parkelerin birleştiği aralıktaki karanlığa bakmaya çalıştı. Kafasının içinden geçen binlerce saçma sapan, anlamsız şeyi silmek ve "Otur artık" dediğini duymak istiyordu. Gözünden bir tek damla, parkenin karanlığına doğru sessizce düşmeye başladı. Zaman sanki durmuştu. Bir an gözlerini o gözyaşı damlasının içinde gördüğünü sandı. Sonra damla karanlığa karışıp gitti.
Odadaki sesler sıklaşmıştı. Bloob................ Tııp.. Bloob................ Tııp.. Bloob................ Tııp..
Not: (Devam edecek... Hiçbir edebi amaç güdülmemiştir.)
Tags: deneme hikaye köle ve itaatkar öykü